Otuzuna doğru bir adam olan bu adamın şu an için merakını celbeden şey, neden başkalarının düşüncelerini bu kadar önemsediğiydi. Şu hayatta en çok kendisiyle zaman geçirmesine rağmen hareketlerindeki en değersiz parametre de gene kendisiydi. Dünyanın geri kalanının birer uzantısı olmaktan, kendisini sınırlamaktan ve bir auraya sahip olamamaktan usanmıştı. Muhtemelen az önce de ortamdaki enerjiyi analiz edip buna göre bir tavır takınmış ve kendisi olmayı gene başaramamıştı. Ah bir şu 'kendisi' olabilse ya da şu kendisini sevmeyi bir akıl edebilseydi.
Bazen hisleriyle başbaşa kaldığında bir derinliği olduğunu görürdü. Bir şarkıyı o kadar sevebildiği için ruhunun yüceldiğini hisseder ve o enerjiyi koruyabilirse kimseyi umursamadan doyasıya kendisi olabileceğine inanırdı. Belki o aralık onun kalemi bir kadın da bunu görebilir, o yüceliğe teşrif etmeyi isteyebilirdi. Romantik biri olmayabilirdi, ama hisleri vardı. 'Keyif almayı biliyorum' derdi sık sık kendine. Zevkleri olan biriydi, maddeler arası incelikleri vardı.
Az önce gene yalnış anlaşıldığını hissetmiş, samimiyetsiz görünmemek için kendince lüzumsuz gördüğü açıklamalara girişmemişti. Halbuki dünyanın lüzumsuz açıklamalara ihtiyacı vardı, onun ise lüzumsuz açıklamalar yapmak zorunda hissetmeyeceği bir kadına. Neyse, dedi, geçti. Bir dahaki sefere düşüncelerimi daha sakin ve doğru izah ederim. Otuzuna doğru bir adamın bir dahaki sefer'leri hiç bitmezdi.
Otuzuna doğru bir adam sorunların 'üzerine' düşünmek istediğinde tavana, aralarına girmeye çalıştığında ise halı desenlerine bakardı. Gözleri tavana döndüğüne göre şu an bunlara pek de çözüm bulma niyetinde değildi. Bakarsın, otuzunda doğru bir adam oluverirdi.
Rachid Taha
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder